Akılsız başlar
Bir hikayenin düşündürdükleri
Trakyalı olup, İstanbulda bekar hayatı yaşayan balkan göçmenlerinin canları kellepaça yemek ister. Ev işlerinde görev taksimi yapan müzmin bekarların, yemek yapma görevini üstelenen arkadaşları çorba için gerekli malzemenin hazırlığını yaparken, erzak temininde görevli diğer arkadaşını markete beyni çıkartılmış kelle almaya gönderir. Trakya bölgesinde kellepaçaya beyin koymazlar. Olacak’ya kelle almak için markete giden arkadaşları, beyin sözcüğünü unutuverir birden. Beyin kelimesini hatırlamak için verdiği uğraşta hafızasına yenik düştüğü anda kendisini markette buluverir. Tezgahtarın buyrun arzunuz nedir? sualiyle irkilerek uyanan bu pratik zeka balkan göçmeni, “Akılsız baş“ deyiverir ve istenen beyinsiz kelleyi almayı başarır ve daha sonra pişen çorbadan afiyetle yerler.
Hikayemizin devamı biraz daha güncel ve beyini çıkartılmamış kelleleri düşünmeye sevk edecek gelişmelerle dolu. Akılsız başların yada siyasi akılsızların hayli çok olduğu ülkemizde, politik arenada seyir ettiğimiz trajikomik olayları konu almakta hikayemiz. Alışık olduğumuz sosyo ekonemik ve siyasi sıkıntılara sebep, beyinsiz kelle almak için meclise gönderdiğimiz pratik zekadan yoksun, politik akılsızların komedi draması hikaye edilmekte. Bu arada, bunca sıkıntıların bedelini ödeyen halkın hiç suçu yokmu diye düşünebilirsiniz. Elbette ki var, bana göre enbüyük vebal görevlendirmeyi beceremeyen halkımızındır. Nasıl mı? Sizce akıl işimidir demokratik hakların kısıtlanacak açlık, yoksulluk ve sefaletle boğuşacaksın bir de bütün bunlara sebep olanları sırtında taşıyacaksın. Elbette ki akıl işi değil.
Hikaye ye dönecek olursak, son günlerde geçmişi hortlatan Çankaya savaşları uğruna kavram kargaşası yaratılarak, dindar – ateist, laik – antilaik, demokrat – antidemokrat ve irtica gibi kavramlar yine istismar edilir oldu. Gayesi imtiyazli ve küçük çıkar guruplarına hizmet etmek olan bu suni tartışmalara vatandaş olarak müdahil olamamak akıl işimidir. Siyasi akılsızların kendi aralarında uzlaşma ve hoşgörüden yoksun tutumlarının yavaş, yavaş toplumun her kesimine sirayet etmeye başlamasına seyirci kalmak ta bence akıl işi değil. Demokrasi ve ülke menfaatlerini korumak bakımından vatandaş olarak, siyasetçilerin akıllarını başlarına almalarını telkin ve temin edememek sizce akıl işmidir? Tartışan değilde’de, çatışan insanlar olarak, toplumsal cinnete dönüşebilecek gelişmelere rağmen, hala cinnet getirmemiş olmak sizce akıl işimidir?…
Ülkenin geleceğiyle ilğili endişeler ümut ederim ki, halkın aklını başına devşirip daha duyarlı olmasını sağlar. Tehlikeyi önceden sezme yeteneğinden yoksun olan toplum olarak, hiç olmazsa geçmişinden ders alıp demokrasiye sahip çıkılır. Gelen tehlikeyi önceden sezme yeteneğimiz gelişmiş olsaydı, tehlikeyi gelmeden önlemiş olurduk. Böylece gerek halkımız ve gerkse siyasilerimiz, ülke menfaatlerine öncelik vererek, çağdaş hukuk devletinin fertleri olmanın mutluluğunu yaşatacak politikalar geliştirirlerdi. İnsan hak ve hürriyetlerini vazgeçilmez haklar olarak görür, sorunları demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde çözer ve baska türden çözüm yolları arayışına girmezdik.
Tavanda ve tabanda demokrasi adına uzlaşma ve höşgörü zeminin oluştuğu, temel hak ve hürriyetlerin korunduğu, demokratik hak ve özgürlüklerin her kesim için geçerli ve kullanılabilir haklar olduğu anlayışının hakim olduğu, mutlu ve huzurlu geleçek için hepimiz aklımızı başımıza almalıyız.
Metin Yazarel