Batı’nın kültürel tehdit algısı.
Özellikle 11 Eylül 2001 den sonra şekillendirilmek istenen yeni dünya düzeni, müslümanların sindirilmesine yönelik, haçlı zihniyetinin değişik bir versiyonu olarak kaşımıza çıktı. Bu anlamda bugünden, yarına batılı ülkelerin müslümanları hedef alan söylemlerine bakılırsa, önümüzdeki yıllarda batı kaynaklı politikaların daha çok radikalizme yatkın olacağı anlaşılmış olmalı.
Geleneksel kültürlerin birlikte yaşama mecburiyetinden doğan problemleri gidermekte zorlandıkları konusunu doğru bulur ve anlarım. Ben, toplumların sosyalleşmesini sağlayacak evrensel değerleri referans alarak çözüm üretileceği yerde, geleneksel kültürler üzerinden çatışmaya teşvik edilmesini anlamakta zorlanırım. Yani Hıristiyan dünyasında “Kültürümüzün İslamlaşmasına karşı işbirliği” sloganıyla başlatılan ve kültürel yozlaşma korkusu üzerine inşa edilen bir propoğanda metodunun karşılık bulmasını garipser ve izah etemekte zorlanırım. Aynı zamanda gereken önlem alınmaz ise, yakın gelecekte kültürel çatışmaların daha da şiddet kazanacağından endişe ederim.
Tarihi seyir içerisinde, kültürlerin çatıştığı dönemler incelenirse, çatışmanın sebebi ne olursa olsun, en azından içgüdüsel olarak daha iyi ve daha güzel yaşama arzusu yatmaktadır. Her kültürün kendi değerlerinin daha üstün olduğu iddasıyla, diğer toplumlar üzerinde hakimiyet kurmak istemesi tarihi bir gerçekliktir. Bu manada savaş ve çatışma pisikolojisini motife eden unsurlara bakıldığında istisnalar hariç, kültürlerin egemenlik alanlarını çatışarak genişletme arzusunda olduklarına dikkat çekmek isterim.
Sırası gelmişken yukarıda temas ettiğim kültürel korkulara dayanarak, batılı toplumların, tüm dünyada Hıristiyan dindaşlarını koruma reflekslerine de değinmek isterim. Teolojik, Hıristiyan geleneklerine bağlı siyasetciler, müslümanlara karşı tavır almakla, sadece dindaşlarına duygusal destek vermekle kalmıyor, kültürel yozlaşma korkusuyla, Hıristiyan kültürü ve varlığına sahip çıkma refleksiyle hareket ediyorlar. Daha açık bir iafadeyle ‘’Kültürlerinin İslamlaşmasından’’ korktukları için, müslüman dünyasını radikalleşemeye itecek gelişmelere destek veriyorlar. İlk başlarda sadece müslümanlar için tehdit oluşturacağını düşündükleri El-Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin türemesine vesile olacak iklimlerin oluşmasına sebep oluyorlar. Eğer bügün köktenci radikal örgütler ABD ve Avrupa gibi ülkelerden eleman temin edebiliyorlarsa durumu sadece iman esaslarına dayalı cihat anlayışıyla izah etmek eksik kalır, hatalı olur. Islama fobi yaratmak için El- Kaide ve 11 Eylül yeterli görülmediği için IŞİD denen köktenci terör örgütünü, İslami terörün ne kadar tehlikeli ve cani olabilecegini göstermek için icaat ettiler.
Avrupa ülkeleri Müslümanları kültürel bir tehdit ve tehlike olarak algıladığı müddetce problemler çözülemeyecek ve malesef artarak devam edecek. Yakın gelecekte tehlike ve tehdit algısı evrielerek sadece Hıristiyan toplumları tehdit eden unusurmuş gibi taktim edilmek istenecek. Bu manada kendi iç güvenlik tehlikesini bertaraf etmek ve radikal eğilimleri engellemek adına çıkartılacak kanuni müeyyidelerle, Avrupa Türklerinin örgütlü toplum olması engellenecek.
ENPOLİTİK
Kasım 2018