Belediyelere, yerel yönetimlere atanmış seçkinler.
Yerel seçim sürecinin işlemesiyle birlikte belediye başkan adaylarının siyasi elitler tarafından atanmasını demokratik bulmuyorum. Atamanın yerel yönetimlerin yetki ve görev alanlarını daraltacağını düşünüyorum.
İnsanlık toplumsal hayata geçiş sürecinde oluşturduğu siyasi yapıya “devlet” adını vermiş. Yani devleti toplum ve toplumlararsı işikileri düzenleyen bir kurum ve teşkilat olarak kendi hayatına dahil etmiş.
Modern devletlerde siyasi katılım ve hizmet dağılımı, yerelden başlayarak genele, oradan da merkeze doğru teşkilatlanmış hiyararşik bir yapılanmayla sağlanıyor. Böylece devlet sorumluluk ve selahiyetlerini yerine getiren bir kurum olarak kendi oteritesini tesis etmiş oluyor. Yerel ve merkezi otoriteler hiyararşisi diye tarif edilen yönetim şekli oluşturuluyor.
Devlet otoritesini kullanma yetkisine sahip olan merkezi oteritelerin kendi ellerini güçlendirmek adına, farklı yol ve yöntemlerle yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlama girişimlerini antidemokratik buluyor, merkezi diktatörya olarak değerlendiriyorum. Bana göre yerel yönetimlerin selahiyetlerinin bay-pas edilmesi diktatöryal bir yapılanmanın oluşmasına vesile olur. Yani yukarıdan, merkezden verilen talimatlarla yönlendirmenin içeriğinde ricadan öte, emre itaat anlamında diktatöryal bir baskının olmasını kuvvetle ihtimal dahilinde görüyorum. O münasebetle siyasi katılım ve hizmet dağılımının eşit ve adil olmayacağını ifade etmek istiyorum.
Demokratik hak ve özgürlüklerin kullanımı, siyasi katılım ve birlikte yönetme hakkında bakın Maurice Duverger neler söylüyor. Duverger diyor ki: “Otoritenin merkezileşmesi yerel siyasetleri bağımlı ve kişiliksiz yapar, yerel yönetimler merkeze tapar”. Yani “Teknokrat hükümetleri” gibi bir yapı oluşturur; renksiz, duyarsız, duygusuz! Merkezden atanan yerel yöneticiler seçilmiş olsalar dahi atanmış oldukları için sorumluluk anlamında, seçmenlerine karşı değil, daha çok veli nimetleri olan siyasi oteritelere karşı sorumlu hissederler diyor. Ayrıca Merkezi oteriteden gelen talimatların yerel dinamizmi etkileyerek sosyal ve kültürel refah seviyesini düşüreceğini, ona ramen devlet otoritesini tesis etmek anlamında merkezi oteritenin baskının sürdüreceğini ifade eder.
Ben Duverger’i haklı bulanlardanım, çünki merkezi otoritenin talimat ve yönlendirmesiyle yerel idarelerin yetkilerini kısıtladığına inanırım. O sebepten olacaktır ki, yerel yöneticileri seçimle gelmiş olsalar dahi, seçilmişler olarak değil, siyasi elitlerin atadığı seçkinler olarak tabir ederim. Atanmış seçkinler tabirimin delili olarak’ta, aday-adayı tesbitinde yerel seçmenin aday belirlemede hiç bie şekilde müdahil olma hakını kullanamadığını delil olarak göstermek isterim.
Sonuç olarak; yerel yönetimler hakkında yaptığım bu değerlendirmeler ve siyaset kurumunun merkeze yönelme arzusuna ramen, merkez ve yerel otorite ilişkileri üzerine kurgulanan bu antidemokratik yapılanma nedeniyle, mahalli seçimlere ne gerek var diye düşünenler olursa onları da haklı bulmam. Çünkü sembolik’te olsa, verilmiş olan demokratik hakları gereği gibi kullanmak ve siyasi katılımı sağlamkatır amaç olan.
ENPOLİTİK
Mart 2019