Devlet Aklı.
Bana göre, iç ve dış tehditlere karşı kendisini koruyan Türkiye Cumhuriyeti, (derin devlet aklı) içeride ve’de dışarıda yapılması gereken işlerle ilgili hâlâ daha sayın Erdoğan’a ihtiyacı olduğunu düşünerek hareket ediyor. Yapılan işleri, 16 yıllık icrâtları köprü, tünel ve nükleer santral gibi işleri değil. One-münit çekerek Davos’tan çıkışı, dünya beşten büyüktür diyen dik duruşu da kast etmiyorum. Daha derin ilişkileri, Türkiyenin sınır güvenliğini, Suriye politikasını, yeniden dizayn edilmek istenen Ortadoğu ve Filistin meselesinde de Erdoğana ihtiyaç duyuluyor.
Yine bana göre “Devlet aklı” öteden beri Fetö’nün bürokrasi ve devlet kadrolarında ki yapılanmasının tehlike boyutunun farkında olarak hareket etti. O nedenle ilk başlarda örgütün ismini paralel yapı diye çağırttı. Çünkü esas tehlike paralel devlet tehlikesiydi. Ve paralel hücrelerin devlet içerisinde ki tüm unsurlarının temizlenmesi için, sivil ve siyasi dirayete ihtiyaç vardı. O münasebetle bu temizlik işinin ihale edileceği en uygun siyasi hareket, Hanefi sünni geleneğine bağlı olsalar dahi, Nurculuk gibi bazı dini akım ve cemaatlara karşı mesafeli duran Erbakan hocanın, milli görüşçü talebeleri idi. 28 Şubat sonrası Refah Partisi yönetimine karşı oluşan, mualif direnci kullanarak, 28 Şubatın intikamını almak gibi bir bahaneyle, hocanın talebelerini iktidar olmaya ikna ederek Refah partisinden ayırdılar. Daha sonra iktidarın yeni sahiplerine siyasi ve ekonomik istikarı sağlamak adına, ideolojik olarak farklı durdukları bütün teo-politik (siyasal İslamcı) akımlarla “karıştır, barıştır, oynaştır” mantığıyla ilişki kurdurdular.
Kamuoyuna yansıdığı şekliyle, MİT sorunuyla açığa çıkan derin hesaplaşma, 17/25 Aralık sürecinde nimet bölüşümü anlaşmazlığı gibi lanse edilmiş olsa dahi, gerçekte paralel yapının güç gösterisi, egemenlik hakkı kullanımı ve devlet otoritesine ortak olma arzusuydu. Bu arzunun farkında olan üst akıl, 17/25 Aralık süreciyle birlikte düğmeye basarak, Fetö ile mücadeleyi en öncelikli tehdit ve tehlike algısı olarak devletin gündemine aldırdı.
Fetöye karşı mücadelede Erdoğanı kararlı kılmak ve daha çok hırçınlaştırmak için önce Erdoğa’nın yol arkadaşlarım diye iltifat ettiği yakın çevresini boşalttılar. 17/25 Aralık’tan 15 Temmuza kadar geçen süreçte, Erdoğanı tek başına mücadele etmek zorunda bıraktılar. Diğer taraftanda devletin kuşatıldığı tehlike boyutunu göstermek anlamında, özel yetkili savcılara Ergenekon, Balyoz gibi davalar açtırıp, devletin en hassas olduğu özel korunaklı bilgilere, kozmik odaya Bülen Arınç İsmini kullanarak ulaştırdılar. Bütün bu olumsuz gelişmelerin yanında teo-politik, siyasal islamcıların akidesini bozacak paranın gücü ve saltanat gibi çirkin huylara alıştırıp, laiklik ve Kemalizme karşı siyasal dirençlerini kırdılar, “Anıtkabirle” barıştırdılar.
Dış ilişkilerde de vaziyet içeriden çok daha iyi değildi. Sürüncemede kalan AB Türkiye ilişkileri, NATO’nun müttefik ilişkilerine uymayan tavrı, ABD ve Batının PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD/YPG ye terör devleti kurdurma girişimi, dost ve müttefiki olduğumuz ülkelerin teröre sağladıkları lojistik ve siyasal destek, Rusya ve İranla pamuk ipliğine bağlı ilişkiler, Yunanistanın hırlaması, Ermenistan’ın zırlaması, gönül coğrafyalarımızla, Müslüman ülkelerle bozulan ilişkiler gibi bir dizi problem ve dahi uluslararası ilişkilerde Türkiyeden beklentiler vardı.
Yukarıdan aşağıya saydığımız çok denklemli çözümü zor çetrefilli işlerin yanında, yeni dünya düzeni adı altında değişen dış dengeleri hesap ederek hareket eden devlet aklı, 06 Haziran 2015 seçimleri sonrasında, siyasi istikrarın devam etmesi anlamında Bahçeli ve Kılıçdaroğlu ile anlaştı. Koalisyon seçenekleri olmasına rağmen 01 Kasım erken seçim kararıyla, sadece AK Partiyi tekrardan iktidara taşımış olmadılar, demokratik sistem ve rejimin bekasına yönelik bir kalkışmayı 15 Temmuz’u güçlü bir iktidarla karşılattırdılar.
15 Temmuz sonrası içeride oluşan Yenikapı ruhu, 16 Nisan şuuru gibi milli reflekslerle “Devlet rehabilitasyonu” diye tabir ettiğim Cumhurbaşkanlığı hükümet modeline geçişi onaylayan referandumun kabulu sonrasında, başarılı bir Afrin operasyonu yaptırdılar.
Afrinden bir gecede çıkmak istemeyen devlet aklı, iç ve dış tehditleri dikkate alarak, Erdoğan’la devam dedi ve erken seçim kararı aldırdı. CHP ve Kemalistlerin siyasi önceliği olan laiklik, Atatürkçülük ve Cumhuriyet ilkeleri gibi umdeleri güvenceye aldıktan sonra, Erdoğanın seçilmesi için Kılıçdaroğlu’nuda ikna ederek yedek kulübeden hahif meşrep Muharrem İnceyi aday gösterttiler. O münasebetle erken seçim kararını değerlendiren bir yazımda, erken seçimin galibi “devlet aklı” olacaktır diye yazmıştım.
Sonuç olark demek isterim ki, Devlet istediği için Cumhurbaşkanlığı hükümet modeline geçildi. Yine Devlet istediği için İstanbul seçimleri iptal edildi. Anlaşılan odur ki, kendisini T.C Devletinin gerçek sahibi olarak gören imtiyaz sahibi derinler, (Kemalistler) bir müddet daha derinlerden aldıkları güce dayanarak Türk siyasetini dizayn etmeye devam edecekler…