Din nedir, Dini hayat nasıl olmalıdır?
11 Eylül ve Karikatür krizinden sonra, batı da Müslümanlar hakkında oluşan olumsuz havayı yumuşatmak ve dinleer arası diyaloğu tekrar başlatmak için, Amsterdam Üniverstesi İlahiyat Fakültesi ve Kiliseler Birliğinin ortaklaşa düzenledikleri bir panele konuşmacı olarak davet edilmiştim. Her konuşmacının konusu belirlenmiş, yaklaşık on sorudan oluşuyor ve onbeş dakika süre veriliyordu. Konuşma ve tebliğler yazılı olarak isteniyor metinlerin kitap şekline dönüştürülmesi düşünülüyordu. Dersimi iyi çalişıp katılmaya karar verdim. Toplantıda dikkatimi çeken konu, konuşmacıların din adamı olmaması idi. Gerekçesini sorduğumda, din adamları daha tutucu ve peşin hükümlü taraftar olacakları için, nötüral bakışı olabilecek kişileri tercih ettik dediler. Toplantıya sunduğum tebliğimin Türkçe özetini sizlerle paylaşmak istedim.
Din Nedir?
Bana göre din: İnsan hayatına, içtimai hayata ve kainata düzen verip kanunlar koyan insan ve tabiat ilişkilerini yönlendirip tanzim eden hayat felsefesi ve yaşam biçimidir.
Bu soruya verilebilecek cevaplar arasında din eğitendir, din öğretendir ve din yol gösterendir demek uygun olur kanısındayım. İslam dininin Hz Peygamber (S.A) e ilk emri “oku” olması, dinin eğiten ve öğreten olduğu gerçeğinin bir delilidir. Yine bu sualin cevabını ararken vahye dayanan ilahi menşeili bütün dinlerin gayesi toplum hayatının düzenli ve intizamlı bir şekilde terkip edilerek, ferdi şahsiyetleri geliştirip ahiret hayatına hazırlamaktır denilebilir. Böylece diğer canlılardan farklı olarak yaratılan insanı sonsuz kılma ve kamil insana ulaştırmak dinin asıl emir ve vaazıdır. Bütün ilahi dinler bu ideali taşımıştır. Hıristiyanlık ve Yahudiliğin zamanla tahrif edilip bozulması tarih içinde bu insani gayeden biraz uzaklaşmasına neden olmuştur. O sebeple benden istendiği şekliyle konuyu daha çok İslamın bakış açısıyla aydınlatmak durumundayım, fakat önce müsbet ilimde ün yapmış, bazı bilim adamlarının düşüncelerine de kısaca değinmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Röpke’ye göre din: Ruh ve mana aleminde bir duygu mücadelesidir.
Pascal’a göre din: Kalbinde Tanrıyı sezmektir. Mistik unsurda dini heyecanın temeli Tanrıyı sezmek olmalıdır. Bütün ahlaki mükellefiyetin kaynağı Tanrıdır.
Kant’a göre din ise: Vazifeyi Tanrı buyruğu olarak algılamadır. Vazifenin kaynagı ilahidir, insana yüksek realite hissi ve kalbe huzur verir. Bundan sonrasında İslami kaynakların dili ile konuşmaya çalışacagım.
Dini Hayat Nasıl Olmalıdır?
1- Ferdi Olmalıdır: Yani menbaında ferdi olmalı, emir ve yasakları kendi nefsimizde hazım etmeliyiz.
2- İçtimai olmalıdır: Gayede içtimai olmalıdır, yani din duygumuz bizi başkalarına faydalı kılmalıdır.
Din ve İlim Arasındaki İlişki Nedir?
Hadise ve eşyaya ait bütün meseleler kainat ve kainatın bazı parçaları arasındaki münasebetlerin mahiyetini tanzim ve tasvirde ve yahut hadiselerin cereyanını izah yetkisi ilime aittir. Din ise bu ilişkilerde mutlak olan tek Tanrıya doğru yön vermekle mükelleftir.
Din ve Felsefenin İlişkisi Nedir?
Felsefe kıymetler ile uğraşır, mantık, ahlak, siyaset, hukuk, doğru, yanlış, güzel, çirkin, iyi ve kötü gibi, kıymetlerle ilgilenir ve onları arar. Din ise bu aranan kıymetlere değer ve hükümler verir.
İslami Açıdan İnanç ve İman Nedir?
Kainatı ve insanı yaratan önsüz ve sonsuz olan, kendi kendine yeten ve bir olan Allah a inanmak. Ve Allahın gösterdiği yolda yürüyerek, vaaz ettiği kurallara uyup ilahi nizama uygun hareket eden kamil insan olarak selamete ermektir.
İslama Göre İnsan Nedir?
Kainatın bir parçası olan insanın da kendi iradesi dışında kalan tabii davranışları vardır. İnsanın kendi iradesiyle kontrol edemediği vücut faaliyetleri kusursuz olarak tabiatın ahengine uymaktadır. İnsanın fiziki bedeni, midesi, kalbi, damarları v.d. tam bir ilahi teslimiyet içerisinde kendilerine çizilmiş olan yolda şaşmadan ve durmadan vazifelerini yerine getirmektedirler. Eğer insan aklı ve iradesiyle tayin ettiği hareketlerinde de tabi hareketlerinde olduğu gibi düzenli ve intizamlı yol tayin edebilseydi, İlahi Nizama uyar ve yaradılış gayesine uyan mükemmel bir varlık olurdu. Böylece insanlar ve cemiyetler arasında dirlik ve düzen tesis edilir, her fert mutlu ve huzurlu bir hayat yaşama şansı bulmuş olurdu.
Dinler tabiatın genel ahenk ve nizamına uymanın yanında gerek fert ve gerekse cemiyet olarak uyulması gereken tabiat ve fıtrat kanunlarını insanlara öğreterek İlahi Düzeni tesis ve temin ederler. Dinin insan ve toplum hayatında ki yeri ve önemi burada aranmalıdır. Dine göre insan yapısı kainatta zuhur eden ve kainat üstü hadiseler ve eşyanın sıralarını aklı ile kavrayacak güce muktedir olarak yaratılmıştır. Yine insan yaratılış olarak hadiseleri iradesiyle sevk ve idareye, gönlü ile ise bütün kainatı ve mana alemini içine sığdırmaya müsait bir varlık olarak donatılmıştır. Bu manada Kuran da “Biz kainatı ancak kamil insana varmak için yarattık” ayeti ile ifade edilmiştir. Yine Hz Ali nin “Sen kendini küçük bir cisimmi sanıyorsun, sende en büyük alemler mevcuttur” sözü, insanın yaradılış olarak mükemmelliğine işaret eder. Dünyada ki bütün varlıklar bitkiler, hayvanlar, tabiat ve tabiat kuvvetleri hepsi insanın emrine verilmiş ve insana hizmet için görevlendirilmiştir. Ebedi ve sonsuz olan ahiret hayatı da insana vaad edilerek insan ebedileştirilmiştir. Cemiyet hayatında sosyal ve içtimai ilişkilerin neticesinde ahiret hayatının kazanılacağının bildirilmesi, gerek bu dünya ve gerekse ahiret hayatı için, iyi ve güzelin, doğru ve adaletin hakim olacağı ilişkilerin geliştirilmesi istenmiştir.
İslam bir çok prensip ve hükümlerle insanlar arasında sınıf farkı ve zümre hakimiyetini kabul etmeyerek mutlak hakimiyetin İlahi İradeye mazhar olduğunu beyan etmiştir. Orijinal metinlerde ki bu hususiyetiyle İslam;” ruhaniler hakimiyeti olan teokrasiyi, kişi hakimiyeti olan monarşiyi, sınıf hakimiyeti olan aristokrasiyi, zümre hakimiyeti olan faşizm ve komünizmi, para ve madde hakimiyeti olan kapitalizmi reddeder.” İslam temelleri hürriyet, eşitlik, kardeşlik ve birlik üzerine inşa edilmiş cemiyetin hürriyet, velayet ve adalet ilkeleriyle idare edilmesini emreder. Hz Muhammed İslam nedir?… sorusuna cevaben “İslam güzel ahlaktır” diye işaret etmişlerdir. Bu sayede iyi ve kötü, çirkin ve güzel telakileri insanların keyfiyetine bırakılmayıp cemiyetin ahlaki yozlaşmasına müsade edilmemiştir.
İslamın ahlak anlayışında temel prensipler itidaldir, yani orta yoldur. Ve insanı aşırılıktan koruyan ve itidale yönlendiren kaide ve kurallardır. Ünlü İslam alimi İmam-ı Gazali İslam Ahlakını tahlil ederek hadiseyi formüle etmiştir. Bügün insanların tabii eğilimi olan şehvet, hiddet ve menfaat gibi eğilimlerin temel ihtiraslardan kaynaklandığını iyi ve güzel ahlakın ise bu eğilimlerde orta yol olduğunu kabul eder.
Örneğin şehvet duygusundan gelen:
Fuhuş, ifrat ve ahlaksızlıktır; nefsi körleştirmek kötülük; ikisinin ortası iffetli olmaktır.
Hidet ve gazap duygusundan gelen:
Aşırı asabiyet ve sinirlilik ahlaksızlık; korkaklık tefrittir; cesaret ise orta yoldur.
Menfaat düşkünlüğü ve bencillikten gelen:
Müsrüflük ifrat ve kötü ameldir; cimrilik tefrit ve ahlaksızlıktır; tutumluluk ve cömertlik ikisinin orta yoludur. Örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz İmam-ı Gazalinin formüle ettiği bu ahlak anlayışı fert ve toplum ilişkilerinin iyi bir düzen içinde disipline edilmesini sağlayacak ahlak prensiplerdir.
İlahi Nizam Nedir?
Bugünkü ilmi tesbitlere göre, sınırı iki milyar ışık yılı gibi akıl almaz uzaklıkları aşan, en büyükler aleminde yüzen milyonlarca galaksi ve dünyamızın da içinde bulunduğu samanyolu gibi yıldız kümeleri ve her bir kümenin içindeki milyonlarca uydu ve güneş sistemi ve yine en küçükler aleminin atom dünyasındaki elektronları tam bir ilahi teslimiyet içerisinde hareket eder ve asli görevlerini ifa ederler. İlahi nizamın tarifi bu olmalıdır bence. Dünyamız ile ayın ilişkisi, suyun dört derece özelliği, gece ile gündüz, mevsimler, ağaç ve meyveler, hayvanat vs ilahi bir kuvvet ve gücün koymuş olduğu kanunlardan bir milim veya bir salise sapmadan varlıklarını devam ettirip, ilahi nizama uygun hareket etmekteler.
Kainat ve İnsan İlişkisin de Dinin Rolü Nedir?
Kainat ve insan hayatını düzenleyip insanları eğitip-öğreten ve yol gösteren dini gerçek anlamıyla anlayıp kavramanın gerekliliği gün geçtikçe daha çok hissedilmekte. Etrafımızda cereyan eden hadiselerin sebep ve neticeleri incelenirse dine asliyetine dönme hakkı verilmesine acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Fert ve cemiyet olarak hatta bügün insanlık olarak kurtuluşumuz, dini güç ve iradeyi insanlık ideali adına kullanmada samimi ve istekli olmamızda aramalıyız. Hangi amaç adına olursa olsun, dini gerçek hayattan çekerek onu ibadethanelere hapsedip, ona ruhbanlık sıfatı vermek geleceğimizin felaketi anlamına gelir. Şöyle ki dini gerçek hayattan soyutlar ve dini eğitimi sosyal kurumlara verdirmezsek, sizin şüphe ettiğiniz ruhban sınıfı ve fundemenatalistlerin insafına bırakmış olursunuz. O, zaman dinler arası hoşgörüden bahsetmek abesle iştigal olur. Böyle bir anlayış kendi ellerimizle geleceğimizi felakete sürüklemek olur. Tarihte bu sancılar çok yaşandı. İslamlara karşı Haçlı seferleri ve Yahudilere reva görülen ve ondokuz asır süren sürgün hayatının pisikolojisini iyi tekkik etmenizi rica ederim. Tarih boyunca neden ilahi kaynaklı dinler çatıştı, Budizim, Şamanizm gibi dinlere günümüzde olduğu cihetle neden hep sempatiyle bakıldı. Bırakın inanan inandığı gibi, inanmayan da inanmadığı gibi yaşasın.
Tüm İnsanlığın hiç bir etnik ayrışım görmeden, evrensel hoşgörü zemininde bulaşabildiği bir dünyanın yaratılması dileğiyle, yüksek heyetinize saygılar sunarım.
Metin YAZAREL
Amsterdam 22 Nisan 2006