İSLAM HUKUKUNDA DEVLETİN TANIMI.
İslam kelime olarak Arapça silm kökünden gelen bir isimdir. Mana olarak teslim olma, itaat etme, gönülden bağlanma ve kişinin nefsini teslim etmesi şeklinde tefsir edilir.
İslam ilim ve ahlaka dayalı bir din olarak, insanlar arası ilişkilerde hak (adalet ve eşitlik), hayır (iyilik) ve hüsn (güzellik) gibi kavramları emreden bir dindir. İslam düşüncesine göre hak, Allah iradesi, hukuk ise ilahi iradenin tezahürü olan Kur’ana dayanır. Yine İslam Hukukuna göre devlet, fertlerin İslam ilke ve esaslarına uygun yaşamalarını temin eden bir vasıtadır.
İslam hukukuna göre otorite, yani devlet başkanı egemenlik ve siyasi iktidarını Allah adına kullanır. Bu anlayışla İslam devlet başkanının yetkilerine sınırlama koyarak, egemenliğin gerçekte Allah’a ait olduğunu kabul eder.
İslam dini hiç bir zaman sınırsız yetkilerle donatılmış devlet başkanlığı sistemi ve ruhban sınıfı gibi teokratik anlayışı kabul etmez.
İslam hukukuna göre bütün insanlar (musavi) eşittirler. İslam adil ve musavi olmayan devlet otoritesine karşı çıkmayı teşvik eder. Bu konuda bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur; “Cihadın en faziletlisi zalim bir hükümdara karşı hak sözü söylemektir” denir.
İslam Hukuku insanlar arasında müslüman, gayrı müslüm ayrımı yapmadan, insanların hayat hakkı, adalet, hürriyet ve eşitlik gibi en temel haklarını savunurak, temel hak ve hürriyetleri kişilere bağlı haklar olarak kabul eder. Devlet kişilerin hak ve hürriyetlerini hem devlete karşı ve hem de diğer şahıslara karşı korumakla yükümlüdür.
Devletler siyasi ve dini toplumsal yapı ve muesseseleriyle demokrasi, halk cumhuriyeti (sosyalist-komünist), monarşi, emirlik ve başkanlık sistemi gibi yönetim şekilleriyle idare edilirler. Devletlerin yönetim şekilleri nasıl olursa olsun, hem milli ve hem de milletler arası sorumluluk taşıma zorunluluğu vardır.
Devletler hürriyetleri kağıt üzerinde içi boş bir kavram olarak değil, insanlar için erişilebilir, kullanılabilir haklar niteliğinde kabul ettikleri zaman sosyal hukuk devleti kimliğini kazanmış olurlar.
Klasik haklar diye tarif ettiğimiz, hürriyetlerin korunmasından devletler sorumludur. Devletler anayasal hukuk devleti olmakla bu güvenceyi garanti eder ve insanı soyut bir varlık olarak değil, ihtiyaç sahibi bir vatandaş olarak algılarlar.
Buraya kadar izah etmeye calıştığımız gibi, insan hak ve hürriyetlerinin gelişmesi gerek dini, gerek milli ve gerekse milletler arası hukuka tabi olarak incelendiğinde, insanın kendi iradesiyle icaat ettiği devletin sorumluluğu çok büyük ve önemlidir.
ENPOLİTİK Ekim 2018