Nasıl bir sosyalizim…ütopik, bilimsel, ihtilalci, ya da siyonist tarikatı mı..?
Marx’in düşünce ve fikir hayatınının siyasi aksiyonu olarak Batı Purusyanın 04 Mayıs 1816 Yahudilere yönelik bir fermanı yayınlamasıyla başlar. Mrax, 1840 yıllara gelindiğinde şartların Yahudiler aleyhine gelişmesinden etkilenerek “Yahudi Sorunu” üzerine bir metin hazırlar ve bu metin 1844’de Fransız-Alman yıllıklarında yayımlanır. Sözkonusu metinde Marx’ın geleneksel Hıristiyan Yahudi düşmanlığının yönlendirdiği ve Yahudilerin siyasi ve hukusal dışlanmalarını tanımlayan görüşler yer alır. Metinde ana tema olarak dinsel özgürlükleri değil, Marx kendisinin gerçek özgürlük olarak kabul ettiği siyasal özgürlükleri işler. Çünkü 1816 fermanında Yahudilerin dini inançlarını yasaklayan her hangi bir kısıtlama sözkonusu edilmez, sadece Yahudileri siyasi haklardan mahrum bırakır ve siyasi görev alamaz, hatta bazı ikincil derecedeki görevlerden uzaklaştırılmalarını emreden emirname ve talimatlar yer alır. Esasen o dönemde Yahudi sorununun temel esası siyasal özgürlüklerin statüsüyle alakalıdır.
Marx’ın ikinci olarak dikkat çeken girişimi ise Hegel’in “Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı” anlamında yazdığı metinlerdir. Marx bu eleştirilerinde’de Yahudi sorunundan kaynaklanan hukusal eşitsizlik konularını işler. Önerdiği çözümler ise genelde Yahudi sorununun çözüme kavuşturulmasıyla ilgili teorilerden ibarettir.
Görüldüğü gibi tarihçiler Marx’ın düşünce ve fikir hayatının başlangıcını Yahudi sorunuyla ilişkilendirirler. Sorunun çözümü için siyasi ortam hazırlama çabalarını ise, ilk siyasi aksiyonu olarak değerlendirir ve Marx’ın en sadık takipçisi ve ilk kafaya aldığı kişiyi’de Engels olarak belirlerler. Gerçekten, Marx’ın kendisinin temkinli davranmak zorunda kaldığı bazı konularda Engels’ın ütopik fantazilerinde, ipe-sapa gelmez bir hayalperestlikle en-uç noktalarda futursuzca fikirler ürettiğini görmekteyiz.
Bir Engels klasiği olan “Ütopik sosyalizm” adlı el kitabında, tabiat ve insan doğasını yeni baştan yaratıp şekillendirecek bir eylem, bir devrim, ya’da bir ihtilal önerir. Tamamen fantazi ve hayaller ürünü olan bir proğramı ve bu programı hayata geçireceğine inanan siyasi düşünce veya ideolojiyi bilimsel sosyalizim olarak tarif ve taktim eder. Programın içerik olarak bilimsel olup olmadığı değil, eylem planını devrim yoluyla hayata koymayı düşünen aksiyonu bilimsellik olarak niteler. Bu tarif kısaca şu anlamı ifade eder, siz duygu ve düşünce aleminizde sosyalizim adına ister alçak’ta ister, en yüksek kutup’ta istediğiniz gibi yeni bir dünya düzeni yaratacak düşünce ve fantaziler geliştirin, kimse onun bilimsel olup olmadığıyla ilgilenmeyecek ve birileri o proğramı devrim yada başka bir zorbalıkla mutlaka uygulamaya koymak isteyecektir demek ister. Malesef Engels’ın bu kahaneti isabetli oldu Sovyetler ve başka yerlerde öyle olmadımı…? hiç kimse sosyalizmin uygulanabilirliği üzerinde durmadı, onun devrimci yanını dikkate alarak hoşuna gitmeyen mevcudu yakıp yıkmak için aslı-astarı olmayan sahte umutlara bağlandı. Sonucu hepimizce malum 70 yıllık, acı, zulüm, gözyaşı ve hüsranla neticelendi.
Marx fantazi ve ütopya konusunda Engels’a oranla biraz daha temkinli bir yaklaşım sergiler. O’nun tarzına göre sosyalist sistemlerin bilimsel yönden yetersiz ve eksikliği önemli değildir. O daha çok sosyal bilimlerin toplum üzerinde yaratacağı tesirler üzerinde durur. Ve sosyal bilimleri mevcut toplum düzeninin temelerini sarsacak bir propoğanda aracı olarak kabul eder ve Manifestosunda bilimsel çatışmadan yana olmayan bir tavır sergiler. Sosyal bilimleri ancak uygulamada, toplum planlaması aşamasında istifade edilecek malzeme olarak görür. Çünkü Marx neye ve hangi amaca hizmet ettiğinin farkındadır, eğer sosyalist öğretileri bilimsel doğrulara dayandırmış olsa idi, bugün Marx’ın kendisi ve nazariyesinin bilimsel gerçekliğe uyup-uymadığını tartışıyor olmayacak, tarih’te bizlerde onu unutmuş olacaktık. Marksizmin temel felsefesini toplumlar arası sınıfsal bölünme ve çatışmaların giderilmesiyle birlikte, yeni bir birlik rüyası olan komün toplumuna ulaşma hedefi oluşturur. Tıpkı Yahudilerin “Tanrının Yeryüzü Hakimiyeti Kıralığı” Nüsha-i Kübra hedefi inancında olduğu gibi. (Bereşit 15:18-21) “Yahudi Teolojisinde Vaadedilmiş Kutsal Topraklar” başlığı taşıyan bölüme bakınız.
Evet; Marksizim insanlık için “büyük hayalci ve potansiyel totaliter” tehlike, yada “çatışmacı ütopya, bilime zıt düşen” felsefe, “kısmi devrim-tam devrim” ikileminde boğuşan hayalet bir proje. Marx 1789 Fransız ihtilalinden etkilenerek çözüme kavuşturamadığı bir çok konuda olduğu gibi, kısmi devrim-tam devrim konusunda’da net bir fikire sahip değildir. Sadece siyasi yanı olan devrimi kısmi bir devrim ve hayalci eğilimler içerir şeklinde ifade etmiştir. Marx’ın tüm kurumların yeniden yapılanması ve daha ziyade işçi sınıfının diktatörlüğüne dayandırdığı bir devlet anlayışını, kültürel olarak’ta eğitim ve kültürün devlet tarafından planlanmasını, ırk ayrımı, evlilik ve ticarete karşı çıkışını, sosyalist topluma karşı olan tüm toplumsal ve kültürel değerlerle savaşmayı öngören bir anlayışa sahip olduğunu zaten bilmekteyiz. Bu halde Marx neden, var olan mevcut düzeni yıkıp yeniden yapılanmayı sağlayacak kısmi devrim-tam devrim ikilemine düşmüştür.. ? Bence Marx’ı devrim yoluylamı, yoksa evrim yoluylamı, değilse başka hangi yolla yeniden yapılanmayı sağlayacak yöntem konusunda tereddüte düşren gerekçe Marx’ın kendisi zaten biliyordu ki teorik olarak ileri sürdüğü fikirlerin pratikte uygulanabilirliği mümkün değildi… Bu gerçeği gerek Rusya, gerekse diğer başka memeleketlerde’ki başarısız denemeler açığa çıkarmış oldu. Kaldı’ki sosyalizmi uygulayan tüm ülkeler aşırı bir milliyetçilik duygusunun verdiği şevkle sosyalizmi isteyerek ve bilerek devrim yolunu tercih etmiş ülkelerdir. Bu halde sormak lazım gelir sosyalizmin ömrü neden 70 yıl kadar kısa sürdü ve idda edilen yeniden yapılanma neden gerçekleştirilemedi.. ?
Her ne kadar sosyalistler Karl Marx tarafından geliştirilen tarihsel materyalizme dayanan ve pozitivist felsefeden yoğun bir biçimde etkilenmiş olan ve üretim araçlarının burjuvazinin elinde olduğu sınıflı kapitalist devletin yıkılarak, sınıfsız bir düzen kurmayı amaçlayan sosyalizme bilimsel sosyalizm adı vermişlersede, Marx ve Engels‘ın yukarıya aldığımız fikirleri bu tezi savunanların aksini isabtlar mahiyettedir. Mrx ve Engels her ikisi’de duygu ve düşüncelerini ütopyaların örgülediğini inkar etmiyorlar zaten, en azından bu konuda dürüst davranmış olmaktalar.
Bir başka tezat ve çarpıtma ise; Marx’ın ekonomik alanda ki görüşlerini içeren konularda dikkate değer tezat ve zıtlıklardır. Marx’ın tarftan üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyetini sağlayacak kapitalist devleti şiddete dayalı devrim veya ihtilal yoluyla yıkmayı savunan ikilemini yukarıda izah etmiştik. Bugün bizim ülkemizde Türkiye’de bazı sosyalistleri ismi konmamış başka bir yol arayışı içerisinde sınıfsız bir toplum modeli oluşturma gayreti içersisinde olduklarına şahit olmaktayız. Demokratik sol, sosyal demokrat, yeni sol gibi ne olduğunu kendilerinin dahi bilemediği bir arayış içerisinde olduklarını görmekteyiz. Eğer Almanya, Hollanda ve Avrupanın başka memleketlerindeki sosyal demokrat ünvanlı partileri emsal alacak olusranız onların sosyalistliğinin Hıristiyan demokratlarla kurdukları kovalisyon ortaklığı öncesinde silinip gittiğini isbat ederim. Öyle olmasa idi, iki ayrı dünya görüşü, her ikiside temsil ettikleri kutupların en uç noktalarında bulunan dinci Hırıstıyan partiler, beri tarfta ise dini inkar eden ve dine karşı olan sosyalistler. Yeri gelmişken her iki zıt kutubu hükümet ortağı olarak bir araya getiren bu ortak paye ve yüksek idealler neler.. ? diye’de sormak isterim. Ben ortak payeleri diyorum, siz ne derseniz deyin, ister yüksek idealler, isterseniz başka bir şey deyin, nedir bunları buluşturan bu sihirli unsur.. ? Gerçekten sizce hangi sihirli el bunları biraraya getirip hükümet ortağı olmalarını sağladı.. ? milliyetçilik duygusumu… hümanizimin yüksek insanlık ideallerimi, sosyalizim, komünizim, faşizim, protestanlık, katoliklik, yoksa haçlı zihniyetimi.. ? verin bakalım cevabını. Rica ederim ben vereceğim cevabını. Sözünü ettiğimiz bu buluşma HIRİSTİYANLIK dini emrettiği için gerçekleşti, hem’de demokratik değerlere saygı adına, kilisenin çatısı altında gerçekleşti bu barışma. Nasıl’ki sosyalizim sözcüğü ilk defa 1766‘da İtalyada Yahudi dönmesi Keşiş Ferdinand Facchinei tarfından kilsenin çatısı altında dile getirildiyse, tekrar yine o çatı altında ayaklar altına alınıp, dünya-aleme rezil rüsva edildi. Yine daha önce değindiğimiz gibi siyonistlerin gizli dönmeler vasıtasıyla Hıristiyan inançlarını dejenere etmek için, Hıristiyanlık içerisine bir çok hizip mezhep ve tarikatları dahil ettiklerine değinmiştik. Evet Hıristiyanlar 19 asırlık düşmanları siyonist oyunlarını bozdular ve doğruları kavradılar.
Sanırım buraya kadar verdiğimiz örneklerle Sosyalizmin toplumsal reformlarla ilgili düşünce yapısı ve bireyciliği eleştirerek lanetleyen fikirlerin çoğunlukla siyonist felesefeye inanan düşünür ve bilimadamlarının ürettiği fikirler olduğu konusunda bir kanaat oluşturmuştur. Ayrıca yine siyonist inancına göre, Yahudi Tanrısı Yahveh`in, Muasa Peygamber vasıtası ile vaazettiği on’emir ve sosyalizmin komün toplumu iddası arasında ideolojik ve dünya görüşü anlamında her ikisinin’de felsefi olarak uyuştuğu konusunda ileri sürülen düşüncelere açıklık getirdiği kanısındayım. Bundan başka, sosyalizimin bünyesinde Yahudi motifleri taşıyan başka türlü bir milliyetçilik anlayışı olduğunu düşünmekteyim. Bu düşüncemi destekler mahiyetteki veriler ise sosyalizmin ideolojik olarak varlığını hissettirdiği ülkelerde çok güçlü bir milliyeçilik duygusuyla birlikte doğduğunu görmek olur. Halbuki sistem olarak millet, devlet, mülkiyet, aile, sınıf ve sınır gibi egemenliğe dayalı gücü ve tarihi materyalizmi şiddetle retettiğni idda eden bir sistem olarak bilinir. Buna rağmen sosyalizmin milli duyguları beslemesine bir anlam ve mana vermenin güçlüğünü’de bilmekteyim. Hal böyle olunca, teori ile uygulamada ki tezatlar yüzünden ne yaparsa yapsın, gerçek yüzünü gizlemiş olsa dahi niha-i hedefin birilerinin çıkarlarını gözetmek olduğunu hiç bir zaman gizleyemecek ve kendini elevermekten kurtulamayacaktır…
Evet siyonist tarikatı sosyalizim ; gerek ekonomik ve gerekse siyasal bir doktrin ve ideoloji olarak tanımlanması son derece güç bir kavramdır. Zira, çağlar boyunca çok farklı kural ve uygulamalar sosyalizm olarak adlandırıldığı gibi; günümüzde’de birbirinden çok farklı uygulamalar aynı şekilde sozyalizim olarak adlandırılmakta, ya’da en azından sosyalizm oldukları iddiasını taşımaktadır. Bu manada Toplumculuk, sosyal-demokratlık, demokratik solculuk, komünistlik, sosyalistlik gibi bir dizi kavramı gerçek anlamda ifede edip, anlaşılır olmasını sağlamanın güç ve zor olduğunun farkındayım. Esasen sosyalizmin amacıda bu olsa gerek, anlamsız ve anlaşılmaz olmak, yani kavram kargaşası yarattıp zihinleri bulandırmak ve Yahudi siyonizmine hizmet etmek…
Metin YAZAREL
Ocak 2008
Kaynakça:
<ı>Elie Halévy; – <ı>Levy-Bürhl – <ı>Karl Popper; – <ı>Max Weber ;
<ı>E. Durkheim ; – <ı>Freud; – Einstein;
<ı>Metin Yazarel : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=1389
<ı>Pierre Leroux; Revue encyclopédque 1833 “Bireycilik ve Sosyalizm”
<ı>Encyclopedia Judaica, cilt 11, sf:1071-1074
<ı>Jewish Chronicle, 10 Nisan 1992
<ı>The Keys of This Blood, Malachi Martin,
<ı>The World Order, A Study in Hegemony of Parasitism, Eustace Mullins,