Seküler kültürün icadı doğmalar, izm’ler.
Klasik Batı, orta çağ karanlığı ve kilisenin tahakkümünden kurtulmak için, yeniden doğuş ve aydınlanma hareketi olarak rönesansını gerçekleştirirken eski antik Yunan felsefesinden beslenmeyi tercih edince laisizmi fark etti. Antik döneme ait sanat, bilim, felsefe ve mimarlık gibi klasiklerin tekrardan okutularak deneysel ve felsefi düşünmeye fırsat tanınması Fransız ihtilalini hazırladı ve böylece Batı Fransız ihtilaliyle birlikte rönesansını tamamlamış oldu.
Ben Fransız ihtilalini Roma katolik kilisesini ciddi reformlara gitmeye zorlaması yanında, Batı dünyasında teolojik doğmalara karşı felsefi ve düşünsel akımlarının yolunu açan özgürlükler hareketi olarak’ta görürüm. Fransız devrimiyle birlikte her şey mucizevi bir şekilde düzelmedi, ama sosyal değişim talepleri demokratik bir hak olarak kabul edildi. Kilise, Burjuvazi ve Monarşik düzen ilişkisine karşı demokratik ve laik alternatifler geliştirilmesi sosyal dönüşüm olarak kabul edildi.
Yine Fransız ihtilali, kilisenin tahakkümünü ortadan kaldıran laik ve demokratik Cumhuriyet rejimlerine geçişten başka, ulusal bilincin uyanışını da sağladı. Emperyal devletleri parçalayarak, İmparatorluklardan ulus devletçiklerinin türemesine vesile oldu. Bu seferde teolojik monarşilerin yerine kapitalizm, sosyalizm, faşizm, liberalizm vb gibi seküler doğmalar “izim’ler” türeterek insanlığı huzursuz etti. Yani İnsanlar seküler kültürün kendilerine vâdettiği huzur, barış ve refah ortamını bulamayınca başka, başka arayışlara yöneldiler. Kendilerini mutlu edeceğini sandıkları aidiyetler izm’ler, icat ettiler.
Roma Kotolik kilisesinden tamamen farklı bir yapıya sahip olan hilafet devleti Osmanlı İmparatoluğu’nun parçalanarak bünyesinden kırk küsur devlet türetilmesine malesef mani olunamadı. İmparatorluk hamisi olarak, dönemin seküler kültürüne uygun düşen, Türk tipi Laisizm anlayışıyla T.C. Devleti kuruldu. M.Kemal ve Cumhuriyetin kurucu iradesi nasil ki, kamusal alana giren dünyevi sosyal ilişkilerde egitim, sağlık, adalet, güvenlik vs işler devletin sorumluluk alanına giriyorsa, sosyal hayatın inkar edilemez gerçeklerinden birisi olan uhrevi hayatın, yani dini hayatın düzen ve intizamını sağlamak’ta devletin sorumluluk alanına girer düşüncesiyle hareket ederek, bir başka örneği olmayan şekilde dini hayatı Diyanet İşleri Başkanlığına tevdi ederek, anayasal güvenceye almıştır. O münasebetle Türk tipi laiklik anlayışı dedim. Bu manada devletin kamusal alanına giren diğer kurumlarından yargı, adalet, eğitim, sağlık, güvenlik vs kurumlarından kurumsal hak ve anayasal güvence açısından bakıldığında Diyanet İşleri Başkanlığının diğer kurumlardan hiç bir fark ve ayrıcalığı yoktur. Zaman, zaman siyaset kurumunun, din ve diyanet polemiği üzerinden, laikliği tehlikedeymiş gibi gösterme çabalarından başka, bana göre şimdilik laisizmle uyum içerisinde hayatımıza devam ediyoruz.