Sosyalizmden komünizme ve yıkılış
Sosyalizim, klasik Liberalizim diye bildiğimiz kapitalizme karşı bir tepki olarak doğmuştur. Sosyalizmin doğmasıyla birlikte kapitalizim kendi sistemi içinde sosyal ilişkilerden doğan, hata ve eksiklerini gidermek için verdiği ugraşta sosyalizme çok şey borçludur. Sosyal güvence ve sosyal adaleti temin edici önlemleri sosyalizmin karşısında direnebilmek için geliştirmek zorunda kalmıştır. Eğer sosyalizim, liberal kapitalizmin esksik ve hatalarına işaret etmemiş olsa idi, kapitalist sistemin eksik ve adil olmayan yanlarını düzelteme gibi bir sıkıntısı olmayabilirdi.
Tarihi materyalizmi reteden sosyalizimin uygulamada mümkün olmasa bile snırsız ve sınıfsız bir toplum idda etmesi, kapitalist sistemin kendisini toparlamasına neden olmuştur. Sosyalizim ilkel toplumların ulaştığını idda ettiği komün topumuna ulaşmayı amaç edindiğini savuna gelmiştir. Komün toplumu özlemi her ne kadar ilkel ve ütopik olsada, Hırıstiyanlık öncesi Yahudi Musevi dini inancıyla benzerlik teşkil etmektedir. Bu benzeyiş nedeniyle insanın istemeden de olsa acaba, komünizim Yahudi milliyeçiliğimidir diye düşünesi geliyor. Bir de Karl Marksın ayit olduğu aile, yaşadığı cevre ve yetiştiği cemaat dikkate alınırsa şüpheler daha çok derinlik kazanıyor. Diğer taraftan Siyonist inancına göre Yahudi Tanrısı Yahveh`in, Muasa Peygamber vasıtası ile vaaz ettiğiğ on emirde, Yahudilerin kabul ettikleri siyon anlayışıyla sosyalizmin hedeflediği komün toplumu karşılaştırılırsa şüpheler de haklılık payı biraz daha artıyor. Siyonizmin dünya hakimiyeti davası ile, Marksın savunmuş olduğu fikirler dizisi genelde uyuştuğu için bir ilinti veya ilişkinin bulunduğu ihtimaline kuvvet kazandırıyor.
Sosyalizmin Avrupanın kapitalizmine bir tepi olarak doğmasına ramen, daha çok Avrupa sınırları dışına taşarak yayılıp kabul görmesi ayrı bir inceleme konusu olmakla beraber, sömürüye karşı, yada yeni oluşan devletlerin milli bir tepkisi olarakmı Avrupa sınırlarını taşmasına neden olmuştur ? Veya sosyalizim bünyesinde milli motifler taşıyan başka türlü bir milliyetçilik anlayışımıdır? İdeolojik olarak varlığını hissettirdiği devletlere bakılırsa, sosyalizmin doğduğu ülkelerde çok güçlü bir milliyeçilik duygusuyla birlikte doğduğunu görmekteyiz. Ve milli uyanış kimliğine bürünmesi de ayrıca dikkat çekicidir. Halbuki sistem olarak millet, devlet, mülkiyet, aile, sınıf ve sınır gibi egemenliğe dayalı gücü şiddetle retettiğni idda eder. Böylece teori ile uygulamada ki tezatlar konusunda kendini elevermiş olur. Zıtlarla, tezatların altında yatan gerçek neden siyonizmin gizlenen yüzü olamasın. Çünkü siyonist inanç ve kutsal kitapları Talmut ta, Tanrının yer yüzü hakimiyetini İsrail ogullarına verdiğini ve bütün dil, din, ırk ve milletlerin Yahudi hakimiyetine gireceğine inanırlar. Bu nedenle her Yahudi kutsal olan siyonist devletin kurulması ve dünya hakimiyeti davasının gerçekleşmesi için her türlü vasıtayı mübah ve sevap kabul edip mücadele etmek zorundadır.
Somürü ve sömürü düzenine karşı olduğunu idda eden sosyalizim, insanlık tarihinin ilk dönemlerinde var olduğunu kabul ettiği komün toplumu idealini savunarak hakimiyetine aldığı tüm devletleri bir çatı altında toplamak ister. Hedefine ulaşmada geçiş döneminde proleterya diktatörlüğü adını verdiği komünist devleti aracı olarak görüp, birtakım işlevler yükler. Gaye olan komün toplumuna ulaşmak için komünist devlet hakimiyetine aldığı diğer sosyalist ülkelere totaliter baskı da dahil, her türlü uygulamayla yetkili kılınır. Yakın tarihimizde Sovyet Rusyada görüldüğü gibi. Bana göre Komünist blokun yıkılmasında ki esas neden, Rusyanın komünist ideolojiyi kendi milli çıkarları doğrultusunda kullanmasından kaynaklanmıştır.
Sozyalizim çağımızın siyasi ve ekonomik gelişmelerine cevap verememiş bir rejimdir. Savunduğu ilkel komün toplumuna ulaşma ideali sosyalizmi çağdışı bırakmıştır. Bence bu konu öncelikle iktisat tarihçilerince tarafsız olarak incelenmelidir. Diğer taraftan sosyalizimin milli bir tepki olarak kabul gördüğü toplumlara bakılacak olursa, her ülke onu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istemiştir. Rusların sayısal ve askeri gücü diğer devletlere fırsat tanımayıp, Rus egemenliği şekline dönüştürüp, ekonomik olarakta kendini yenileyememisyle birlikte çöküş hızlanmıştır. Sosyalizmin kan kaybının farkında olan bazı aydınlar, temelde bazı değerlerin değişmesini savunarak, yıkılışı önlemek istemişlersede malesef başarılı olamamışlardır. Keynes: Sosyalist bir görüşle sermaye birikimini doğuran tasarrufa karşı çıkar ve milli geliri tarif edenin tasarruf hacmi değil, genişleyen işhacminin olmsı gerektiğiğni savunur. Ve bu amaçla sosyalist nizamda yumuşama yaparak daha mutedil bir yol tavsiye eder. Röpke ise sosyalizimden tamamen umudunu kesmiş olacaktır ki klasik Liberalizmin kusurlarını gidererek yeni bir liberal sistem kurmayı önerir ve sosyalizmin kusurlarının giderilemeyeceğini belirtir. Sosyalizmi kurtarma operasyonu başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen bugün Çin Halk Cumhuriyeti gibi bazı ülkelerde sosyalist sistem yaşıyor olmakla birlikte cok yakın gelecekte o ülkelerinde genel eğilime uymaları kaçınılmaz bir gerçektir.
Bu aşamada örnek olarak alıntı yaptığım Kenyes”in teorisinin ekonomik hayata uyarlanmasının mümkün olamayacağı doğrulanmıştır. Problemin esas nedeni talebin az olmasından değil, istihsalin yeterli olmayışından kaynaklanmaktadır. Ekonomide amaç tüketimi teşvik degil, tasarrufu hızlandırıp yeterli sermayeyi temin ederek yatırıma yönelip üretimi artırmak olmalıdır.
Yaşanan tecrübelerden hareketle, gerek aşırı kaipatlizim ve gerekse onun tersi devlet kapitalizmi olan sosyalizim de ideal sistemler değildirler. Günümüzde Röpke”nin tavsiyesi doğrultusunda İskandinav ülklerinden İsveçte uygulanan yöntim şimdilik umut verici gibi görünmekte. İsveçte kamu mülkiyeti dar ve az tutulmakta, kamu kontrolü ise olabildiğince geniş bir sosyal sisteme doğru yonelmiş gözükmekte. Böylece sınıflar arası hakimiyet zihniyetinden sınıflar arası dayanışma ve yardımlaşma fikrine dönme çabaları verilmekte. 1946 da İsveçli sosyal demeokrat iktidarın saf kan İsveç ırkı elde etmek için altmışbeş bin kişiyi zorla kısırlaştırmış olduğu havızlardan silinmemiş olsada 1946 lara dönecek kadar ahmak gözükmemekteler.
Sovyet Rusyasında komünizmin yıkılışını hızlandıran sebepler arasında ekonomik ve teknik açıdan olgunluğa erişen ülkelerin çoğalması ve milli devlet modeline dayalı devletlerin çogalması ve Papa II Jan Pool olmuştur. Ayrıca bu devletler askeri yatırıma yönelip, iktisadi ve teknolojinin sağladığı avantajla siyasi ve okonomik manevra kabiliyetini de kazanarak güç olduklarını ıspat etmişlerdir. Böylece temelleri korkular üzerine inşa edilmiş nükleer kutuplaşmayla dünyanın sadece Moskova ve Wasigtondan idare edilemeyeceğinğde kavramış oldular. Sovyet Rusyanın rejimi dünya komünizmi adı altında kendi milli çıkarları doğrultusunda kullanması Yugoslavya vede Polanya gibi ülkerin Ruslara kafa tutmasına ve yıkılışı hazırlayan etkenler olarak görülmelidir. Komünist blokta yeni milli devletlerin doğacını hisseden ve onları kontrol edemeyeceğini fark eden Rusların sılahsızlanma anlaşmalarına imza koymaları bile çözülmeyi engelleyememiştir.
Sovyet Rusya teknolojik ve endüstriyel gelişmeleri kitle tüketimi ve hizmet sektörüne aktarmakta başarısız olmuşlardır. Silah ve ağır sanayideki yüksek teknolojisini dayanıklı tüketim mallarına başarılı bir şekilde geçiş yapılamamış yıllarca üretimi artırma tüketimi ise kısıtlayarak kontrol politikalrı izlenmiştir. Her nekadar istihsal politikalrı yürütmüş olsalarda tüketimdeki kontrol halkta huzursuluğa sebep olmuştur. Artan sermaye birikimi sosyal refahı yükseltecek yatırımlara değil, silahlanma ve yayılmacı politikalara harcanmıştır. Ekonomik gelirin büyük miktarda silahlanma ve dış siyasete yönlendirilmesi içerde huzursuzluk yaratmış, bütün zorlamalara ragmen üretimin ve kalitenin artması sağlanamamıştır. Bütün bu olumsuzluklarla birlikte mesken ve dayanıklı tüketim mallarına olan aşırı ilgi nedeniyle açık cemiyet ve kitle tüketimi sistemine geçme zorunluluğunu doğurmuştur. Sosyalizmin kendi içinde uygulamadan kaynaklanan sakatlıkların yanında, geri kalmiş ülkelerin yapılan onca aşırı komünist propoğandaya ragmen demokratik sistemi tercih etmeleri sosyalizme duyulan güvenin yitirilmesine neden olmuştur. Tabiki batının Rus tehlikesine karşı geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere demokrasi adına destek vererek kendi yanına çekmek için gösterdiği çabalarda küçümsenmemelidir.
Sosyalizmin yıkılması yada ona duyulan güvenin yitirilmesi liberal kapitalizmin rakipsiz ve alternatifsiz olarak tekbaşına kalması anlamına gelir. Böyle bir durum dünya insanlığının geleceği açısından tehlikeli ve endişe verici bir gelişmedir. Bugün insanlık adına sayılamayacak kadar olumsuzluklara sahit oluyorsak liberal kapitalizmin alternatifsiz kalmasından kaynaklanmaktadır. İsterdim ki sosyalizmin teorik olarak uygulanabilir yönü pratikte uygulanabilsin ve insanlık adına ideal ve umut vaad eden bir rejim olarak varlığını sürdürsün. Ve yine isterdim ki meydanı kapitalizme bırakarak ( 70 ) yıl gibi kısa süren bir ömürle tarihçilerin vijdanında yargılanıp yok olmasın.
Metin Yazarel