Arupa kimliğini arıyor
Son günlerde Avrupa’da yaşayan yabancı ve müslümanlar adına oluşan olumsuz hava, yeni bir tartışmayı, Avrupa ulusalcılığı tartışmasını gündeme taşıdı. AB içinde Alman İngiliz Fransız Hollandalı vs kimliklerin yok sayılamayacağı üzrinde durularak ulusal kimliklerin inkarının sözkonusu olamyacığı tartışılıyor.
Avrupa laikleri ve katoliklerinin İslam fobisinden kaynaklanan gerekçeyle müslumanlara karşı ortak tavır aldıklarına şahit olmaktayız. Nüfusu giderek yaşlanan Avrupa, ABD ve Japonyadan sonra, Çin ekonomisi karşısında rekabet etme gücünu kaybedip, tek ve bir olma vasfını yitirmiş olmanın pisikolojisyle, müsluman ve diğer azınlıklara karşı sert ve öfkeli politikalarını yasallaştırmaya çalışıyor.
Ortadoğu uzmanı olarak ünyapan Bernand Lewis Avrupaya devam eden müslüman göçün engellenmezse önümüzdeki elli yıl içinde Avrupanın bir müslüman kıtası şekline dönüşeceği tehlikesine işaret ediyor. Fransanın eski Cumhurbaşkanı Valary Giscard d`Estaing (1974-1981 Fransa Cumhurbaşkanı, şimdilerde AB’nin geleceğinin şekillenmesinden sorumlu üyesi) İslam diasporasının AB için el-Kaide`den daha tehlikeli olduğunu savunuyor.
İslam karşıtı söylemlerle politika yapan siyasi parti ve siyasetciler popülitesini artırarak hiç`de küçümsenemeyecek kadar oy alıyorlar. Hollandalı homoseksüel Pim Fortuyn örneğinde olduğu gibi, yazdığı bir kitapla “Kültürümüzün İslamlaşmasına Karşı“ adlı kitabıyla ülkenin siyasi kaderini belirleyerek, yeterli sayıda milletvekili çıkartıp koalisyon oartağı olabiliyor. Yeri gelmişken sözkonusu kitabı merak edenleri uyarmak isterim, kitabın hiç bir ilmi değere haiz değil, para karşılığı satın alınırsa, verilen paraya yazık olur hatırlatırım. Kitap, müslümanlara karşı soğuk savaşın sürdürülmesi gereğini işleyen, islam karşıtlığı ve ırkçı görüşler içeren saçmalıklarla dolu.
Avrupanın gelecekle ilgili endişesini anlmaya çalışıyorum. Avrupa tarihine bakacak olursak, bırakın başka din ve kültürden olan insanlra tahammül etmelerini, kendi din ve kültüründen olan insanlara tahammül edemeyen bir geçmişe sahip, Engizisyon işkenceleri gibi sayılamayacak kadar örnekleri mevcut. Tarihten gelen sabıkası var Avrupanın. Şimdi bir anda herşeyin güllük gülüstanlık olmasını beklemek abesle iştigal etmek olur.
Avrupa ekonomisi ve refah seviyesinin yükselmesinde alın teri bulunan dünün misafir isçileri konustukları dillerini bilmedikleri halde problem olmamıştır. Bu gün ise doğdukları ülkelerin dilini ve kültürünü bilen entegre olmus göçmen çocuklarının yabancı ayrımına tabi tutulması anlaşılır gibi değil. Neden korkuluyor?… korkunun sebebi öteki olmalarımıdır yoksa.
Tüm bu gelişmeler ışığında şöyle söyleyebiliriz’ki; Avrupalılar azınlık ve müslümanları bir kültür ve güvenlik tehdidi olarak algılıyorlar. Türkiye’yi nasıl algılayacaklar?…merak etmekteyim.
Metin YAZAREL
Agustos 2006